serdaL
  YeNi SözLEr
 

Nasılsınız?

Nasılsınız? Size soruyorum.
Dünyanın dünyalı insanları.
Nasılsınız?
Elleri kana bulanmış vicdanlar
Yerinde oturup ta masum kanı içenler.
Nasılsınız?Size soruyorum.

Barış yerine sömürü,yardım yerine zulüm getirdiniz
Tavizler üzerine düzeni  kurdunuz,
Dünyanın gözünü boyadınız.
Dünyanın dünyalı insanları, nasılsınız?

İzleyin giden canları,ölenleri…
Üzerinize düşecek olan bombalar değil
Masumların tek tek taşıdığı gözyaşları var
Bir gün beyaz bir şafakta üzerinize düşecek olan gözyaşları var

Bir damla binlerce masum katillerinin üzerine yağacak
Silah yerine sapanla gözyaşları atılacak.
Nasılsa,nasıl olduğunuzu biliyorsunuz,bileceksiniz.
Yağacak üzerinize binlerce damla.

Nasılsınız?Dünyanın kalpsiz insanları
Boğulun masumların göz yaşlarında

 

 

Gidiyorum sana ait olmayan yıllarımdan…

0091

 

 

Gidiyorum sana ait olmayan yıllarımdan…

 

Bu kaçıncı cumalara yelken açtım sessizce sensizliğe

Hasret mendillerine yazdım sana olan sevdamı

Arkandan sallamaktan yoruldum sevdamın umutlarını…

Olmuyor gülüm, damarımda kanım, sevdamın bahar kokulusu

Dünya hayatı tadını vermiyor, imlek imlek düğümleniyor zaman

Gönül hancılığını bırakıyor artık gidiyorum

Bırakıyorum sensizliğe ait olan herşeyi,

Avuçlarımdan yıllarım dökülüyor,

Gözlerimde ufkun derinlikleri kayboluyor.

Dilimde bir nihavent misali mısralarım dökülüyor dipsiz kuyularıma

Adımlarım yokluğunun çöllerinda kayboluyor, tükeniyorum katre, katre dağılıyorum

Gezdiğim gönül ülkem karanlık, yıpranmış sana ait olmayan her ne varsa

Bırakıyorum yıllarımı….

Bir çocuk edasında sana gelmek istiyorum,

Mecnunun leylasına visali gibi olmak istiyorum.

Gidiyorum, gurbetimi terkediyorum artık…

Bırakıyorum ben benimi, sen de sen olmaya geliyorum.

 

Karbeyazdır Ölüm!

3545139wac9ti

 

Karbeyazdır  Ölüm!

Bugün, ölümün karbeyaz ayazının ateşini hissettim.

Bedeni ilmek, ilmek saran akıl ve ruha düğüm atan ölüm…

Bütün ins ve cinnin baki aleme visal köprüsüdür.

Kiminin düğünü, bayramı, kiminin azabının ilk durağı.

Her biri kendine göre tarif etmiş ölüm acısını…

Peygamberimiz(a.s.v) dahi nasılda mübarek terlerini akıtmışlar sekarat vaktinde.

Ne garip bir haldir, Rabbim!

“Ölmeden önce ölünüz” buyrulmuş şimdi daha iyi anladım  neden denilmiş.

Fakat Dünyaya öyle bir kement atmışız ki; gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır, dilimiz lal olmuş, hakikatlere.

“Dünya oyun ve eylenceden ibarettir” buyrulmasını anlayamamışız,

Kainatı hanemiz bilmişiz  ebedi kalacak gibi….

Dilimize zehirli bir bal sürülmüş nefs ve şeytana aldanmışız.

Düşünememişiz “Ya Baki Entel Baki” nin kalbimizi masivadan başka her şeyden tecrit edeceğini.

Ah! Bir bilseydik, Allah’tan başka her şey yok olucudur o zaman bu kadar çok bağlanır mıydık oyun yeri olan dünyaya.

Rabbim, ne kadarda zormuş ölmek

Ruh nasılda acı çeker dünyalık bedenden kurtulmak için!…

Ve gayb perdesinin kalkması o an, insan görürde asıl hayatını ya “Eyvah aldandık” yada “Elhamdülillah düğünümüz mübarek ola”  dermiş.

O an insan,  aciz,  şuursuz, bitikliğinin en son demlerini yudumlar, çaresizlikler içinde.

Şeytan her yolu dener imanını almak için.

Kendi ne kadar çabalasa da vermemek için nafile.

Rabbim! Senin İnayet-i Rahmetinle karbeyaz ayazın alevi ölüm; rayihalar saçan bahar-ı düğüne dönsün

Ey Zat-ı Zül Celal bizler çok aciziz bizi bize bırakma.(Amin)

Senin taktirinle “Her canlı ölümü tadacaktır” buyurduğun Ayet-i Kerimeyi en güzel surette yaşat bize.

Ölümümüz visale açılan kapımız olsun inşaAllah


Sorular ve sorunlar.

 Her kime sorarsak soralım,hangi bölgede olursa olsun sorunları bir ayrımcılık yapar gibi süzgeçten geçirip,kategori halinde kişileri kamplarla katmanlaştırmak gibi bir zihniyetin var olduğunu görmekteyiz.Fikirleri şöyle işliyor;tamam sırada ki katmana gelelim orayı çözelim sonrada diğer katmanları çözeriz gibi bir zihniyet.Ayrı ayrı yerine tümden çözmek dururken.

    Sorunlar dile getirilrken dahi kendi gibi olanların ya gözcüsü yada sözcüsü olmaktan kaçınmayan bir zihniyet var.Çözüm önerisinde ise evrensel bir çözüm görünmüyor.Malesef!

Beyaz beyazı,siyah siyahı düşünüyor.Ama kırmızı siyahı düşünmekten hem yoksun hem de uzak.

Kendinden başkasını  düşünmeyen hatta bu yolda ölenleri bir hatırlamak gerek.İslam`ın ilk Müslüman siyahı Bilal-ı Habeşi, yi, siyahlara özgürlük için ölen Malcolm X`i,alem-i İslam`ı düşünüp sürgünden sürgüne giden Said Nursi`yi,Muhammed İkbal`i …Hasan Basri`yi.Meydanda konuşmasından dolayı eziyetler çeken Necip Fazıl`ı ve nicelerini.

Bunlar kendilerini düşünmedikleri için bu dünyayı kendilerine eziyete getirmişlerdir.Sırf alem-i islamın ferah ve refahı için.

Sorular herkesi kapsar sorunlara gelince ise belirtilen kesimler farklı bir  muamele uygulandığı  fikri ortaya çıkar.Sorun varsa tümden çözüm ve sonuç elde edilmeli.

    

    Günümüze bakıldığında yıllar önce yaşanılan ufak bir kıvılcım  günümüzde sanki bir alev topu gibi gözükmekte.Sanki mevsimini bekleyen bir mantar gibi çıkmayı bekliyor,birileri çıkarsın diyerekten. Problemi ortaya çıkaran asla çözmeye kalkışmaz

Bunu ortaya atan(lar) ise çözümden uzak sadece kepçe görevini üstlenmekten başka bir sıfatlar(ı) yoktur.Hem yıkıcıdır hemde yapıcı değildirler.Sorunlar bir tepe gibi yükselmekte bir yada birkaç kişi ellerine aldığı göstermelik taplo,yazı yada simgeyle tepeye tırmanmaya çalışırlar.Eteklerinde gördükleri birkaç ot ile oldukları yerde kalırlar.Dağa ulaşmadan.

 

İslam`a,mazlumlara yada insanlığa indirilen bir darbe varsa tekten değil hepten bir fikri,arayış ve icraat içerisinde olmalıyız.şiddetin ve kızgınlıpın aklı ortadan kaldrıdığını unumamak gerekir.

          Zamanında yaşadığımız sorunlar her kafadan bir söz ama uygulamaya gelince ise sıfır olmaktan öteye gitmemiştir.Burda her kişi farklı düşünür buna itiraz olmaz.Ama aynı meseleyi farklı ve karm kesimler meydana getirirse çözüm arayışını aynı merkezden beklemek gerek.Nafile…Çözümleri insanlığın hizmetine  koymak.

Bunlarda ikili oynayan toplumlara zemin hazırlamıştır.Mehmet Akif`in dediği gibi beyaz pirinç taşlarına benzerler.Şiddetin ayrımcılığı olmadığı gibi  sorunların çözümünde de ayrımcılık yoktur.

Benim soru/sorum diye bir şey yok.Kendini geçip herkesi düşünenlerin sorunu olmalıdır.Dağda yaşayıp: inançsız,düşüncesiz ve ip kopukların çözüm sunacağını düşünmemek gerek.Asla…!

Eğer bunların aklı bir fikirleri varsa önder düşünürlerini örnek almalıdırlar.Bizi bölmeye çalışan fitne fesatı akıtanların fikir akımlar bellidir. Marksist, stalinist, leninist, ırkçı…örgütlerdir.Böyle düşünenlerin fikirden mahrum  kişilerdir.

Çözüm öenrisi dahi sunarken bile sapık düşünenlerden uzak durarak düşünmek gerek.Öncü ve önderler varken .Toprak dışından fikir ve toplantı yerine bastığımız yerden ve  birlikte soluduğumuz aynı gökün altında olduğumuz yerde olmalı.Burda toplanıp burada düşünmek gerek.İçten/içimizden biri olmak.

Yunus Emre gibi:bir sevgi seli olmak,Yaratılanı severim Yaratandan ötürü.Mevlana gibi:inanan inanmayan,seven sevmeyen,tapan tapmayan  herkesi bir gibi düşünmüştür.

Bu sorunların çözümü asr-ı saadetten dile getirilip,ortaya konmuş ve uygulanmıştır.Peygamber Efendimiz(s.a.v)  adaletin nasıl uygulanması ve ne olması gerektiğini bizzat uygulamıştır.”Kendi nefsi için düşündüğünü  kardeşi için düşünmeyen bizden değildir” Hadisi Şerifin nasıl evrensel bir mesaj olduğunu bilmek gerek.

“Hakla hizmet hakka hizmettir” diyen büyüklerimiz.Hakkın nazarında halka hizmet görüşü.

    “Yavuz Sultan Selim’e Mekke hakimi şehrin anahtarlarını teslim etmişti. Bu olaydan sonra ilk cuma namazı kılındı. Cumanın ilk sünnet eda edildikten sonra İmam hutbeye çıktı.
Son derece heyecanlıydı. Hutbede ilk defa bugün Sultan Selim’in adı okunacaktı.
İşte şimdi hutbenin bu kısmında Padişahın isminin anılması vardı.
İmam sesini yükseltti ve şöyle dedi.
“Mukaddes yerlerin hakimi, Sultan Selim Han…” İmam Efendi’nin söyleyecekleri henüz bitmeden, Padişahın sesi duyuldu: “Hayır! Biz mukaddes yerlerin hakimi değil, hadimiyiz (hizmetkarıyız).
Hutbe bu şekilde değiştirilsin…” Ve böyle de oldu. Hutbede bu ifade Yavuz Sultan Selim’in isteği üzerine imam tarafından değiştirilerek şöyle okundu:
“Hadimü’l-Harameyn eş-Şerefeyn Sultan Selim Han bin Bayezid Han…”Böyle bir düşüncenin var olduğu topraklarda  her canlıyı düşünmüşlerdir.

Velhasıl velkelam  zulme karşı duvar olmalıyız….

bir şiir yaz

 

kafa tutan bir bi şiir
ne ona bu buna yaz
kafa tut herşeye

zalime/lere
kurşun tut kaleminle
kurşun sık sözlerinle
yeter ki yaz
yaz bir dua

sözlerini kaleme yerleştir
kalbinle hedefi tut
tek atışla
tek kalemle
tek yakarışla

yaz

bir şiir yaz
mazlumlar tutsun
zalimler tutuşsun
karanın karanlığında
beyaz bir çizgi ol

yeter ki
yaz

yaz bir şiir yaz

KARDELENİM!…

632848205080862325hr3sd8

 

 

KARDELENİM!…


Sensizliğin hüznü bayrak açtı gönlüme,
Ne akıl kaldı  canım da Yar! bi’tabım

Dışarıda kar yağmış, fırtına olmuş, banane!
Gönlüme yağan kar ,esen fırtına ne zaman biter

Ayazlarındayım,
Titreyen bir kuş misali yüreğimi aldım elime,
Gönül kapına  dayandım çalmaktayım.

Ne zaman açacaksın?

Bekletme ne olur yar!
Kalmadı dizimde derman,  gönlümde ağyar.

Tükenmekteyim

Bu can sana kurban
Bu gönül sana hayran…

Ey nebii! bekletme ne olur erimekteyim…
Çağır!
Çağır ki, karlarımda açan kardelen çiçeğim ol.
Kimselerin koparamadığı,
Göster!  gül cemalini…
Canım canında canan olsun.
Kabul buyur narınla yanmış gönlüm
Nurunla sönsün.
Katrede muradına ersin…

 

ÖZLEDİM…

f_km_9fd4fa5

ÖZLEDİM…

Gecelerin zifiri karanlığından sıyrılıp gelmeni özledim.

Bir   m3‘ ün şebneminde olmanı özledim.

Damarlarımda kan yerine senin akmanı özledim

Kalbimin sadece senin için atmasını özledim.

Gündüzlerimi aydınlatan güneşim olmanı özledim

Her nefes alıp verdiğimde senin adını anmayı özledim

Bütün alemi  rayihanla koklamayı özledim  

Sana olan sevdamla  boğulup  yok olmayı özledim.  

Şefaatinle var olmayı özledim.

Sana özlemlerimi anlatırken dilimin lal olmasını özledim

Sadece gönül dilimle sevdamın arzuhalini anlatmayı özledim  

Sana olan özlemimi,  özledim ( a.s.v)  

 

Kime karşı zelil,kime karşı izzetli?

Kime karşı zelil,kime karşı izzetli?

Geçenlerde okuduğum kitaptan çıkardığım öz iki sözcük vardı;”zelil,aziz”.

Düşünmek… 

 

Aslına bakılırsa nasıl zelil olunur ve asıl aziz kimdir?

Tavır=keskin ve yerinde düşünceler.

Müslüman alçak gönüllüdür alçak gönüllü olmalıdır.Kendi kardeşlerimize İslam`la şerefli olanlara karşı zelil olmaktır.Zelil olmayı zelil davranmayı rezil olmak gibi anlaşılsa da Allah`ın müminlere karşı Maide Suresi ,54 ayetinde belirttiği gibi gönlümüzün nasıl olacağı bildirmiştir.Mümin ,mümine karşı

alçak gönüllü, kafire karşı ize izzetli(üstün) olmalı.Üstünlüğümüz ise gelişerek ve bilinçlenerek olur.

 

 

Bu izzet okunun yönünü iyi tayin edip ona göre fırlatmak.Yoksa oku fırlattıktan sonra değişebilir.Müminlerin uyuduğunu düşünmek bir harekete geçmek üstünlüğün kime karşı olduğu ortada olur ve çıkar.“ Bana değmeyen yılan bin yaşasın” değil.Bana değen yılan varsın değsin.Yılanın deliğine çöpü sokacaksın ki başını da ezeceksin.Yazmaktan korkuyoruz…

Tavrımızdan korkuyoruz…Söylemekten, kendi sesimizden korkuyoruz…

Korkularımıza bizi ele geçirmiş haberimiz yok.Tavrımızın net saflarımızın sağlam olmasını ümit ediyorum.

“Nankörlük” mü yoksa kendi nankörlüğümüz mü? 

“Nankörlük” mü yoksa kendi nankörlüğümüz mü?  

 

Nankörleri sevmeyiz, hiç de sevmeyiz deriz bir çoğumuz.Bir iş  yapana teşekkür edilmeyince yada zahmet oldu elinize sağlık gibi sözleri sarf edilmeyince;-“Bak sen naköre bir teşekkür bile  çok gördü” gibi  sözleri duyduk/muşuzdur.   

 

Şükranda bulunmak  iki taraf içinde nezaket örneğidir.İncelik   meselesi, hizmetin sözlü karşılığıdır.  

 

 

“Hayırdır inşaAllah yazarken kalbim dalıyor uzaklara.” Gökyüzüne,toprağa,ağaçlara, gül goncasına …, suya baktığımızda ne mükemmel olduklarını görüyoruz.Bu ihtişam karşısında dilimizin neden tutulmuyor?Şaşıyorum! 

 

 

Alışık olduğumuzdan mı yoksa normal bir şeyler olarak gördüğün den mi bilinmez ama hiç şaşırmıyoruz?Güzellikler bizler için ona dikkatlice bakmıyor muyuz? Yoksa.Yaratana kalbimizi yöneltmekten mi kaçıyoruz?Öğrenmenin ve anlamanın şaşkınlığı rutin olarak görüyoruz. Şaşkınlıkla başlar her şey ilk görüş gibi ona merak uyandırmaktır.Rutin olmamak.Kalbimizi ,gözümüzü ve dilimizi rutinleştirmekten çıkarmak gerek.Dil ile başlayan şükranlık kalp ile devam eder.Eee, ne oluyor ? Bizde nankör olmuyor muyuz? Bu kadar mükemmellik karşısında teşekkürü çok mu görüyoruz?  Söz ile ve beden ile yapmak gerek. Nankörlükten ve nankörlerden bahsetmeden önce kendimize  bakmak ve düzeltmek gerek.Çuvaldızı kendimize iğne başkasına.   

 

Şükürsüz halimizden sıyrılıp şükretmek ümidiyle.

 
 
  Bugün 15678 ziyaretçi
Image Hosted by ImageShack.us
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol