Her kime sorarsak soralım,hangi bölgede olursa olsun sorunları bir ayrımcılık yapar gibi süzgeçten geçirip,kategori halinde kişileri kamplarla katmanlaştırmak gibi bir zihniyetin var olduğunu görmekteyiz.Fikirleri şöyle işliyor;tamam sırada ki katmana gelelim orayı çözelim sonrada diğer katmanları çözeriz gibi bir zihniyet.Ayrı ayrı yerine tümden çözmek dururken.
Sorunlar dile getirilrken dahi kendi gibi olanların ya gözcüsü yada sözcüsü olmaktan kaçınmayan bir zihniyet var.Çözüm önerisinde ise evrensel bir çözüm görünmüyor.Malesef!
Beyaz beyazı,siyah siyahı düşünüyor.Ama kırmızı siyahı düşünmekten hem yoksun hem de uzak.
Kendinden başkasını düşünmeyen hatta bu yolda ölenleri bir hatırlamak gerek.İslam`ın ilk Müslüman siyahı Bilal-ı Habeşi, yi, siyahlara özgürlük için ölen Malcolm X`i,alem-i İslam`ı düşünüp sürgünden sürgüne giden Said Nursi`yi,Muhammed İkbal`i …Hasan Basri`yi.Meydanda konuşmasından dolayı eziyetler çeken Necip Fazıl`ı ve nicelerini.
Bunlar kendilerini düşünmedikleri için bu dünyayı kendilerine eziyete getirmişlerdir.Sırf alem-i islamın ferah ve refahı için.
Sorular herkesi kapsar sorunlara gelince ise belirtilen kesimler farklı bir muamele uygulandığı fikri ortaya çıkar.Sorun varsa tümden çözüm ve sonuç elde edilmeli.
Günümüze bakıldığında yıllar önce yaşanılan ufak bir kıvılcım günümüzde sanki bir alev topu gibi gözükmekte.Sanki mevsimini bekleyen bir mantar gibi çıkmayı bekliyor,birileri çıkarsın diyerekten. Problemi ortaya çıkaran asla çözmeye kalkışmaz
Bunu ortaya atan(lar) ise çözümden uzak sadece kepçe görevini üstlenmekten başka bir sıfatlar(ı) yoktur.Hem yıkıcıdır hemde yapıcı değildirler.Sorunlar bir tepe gibi yükselmekte bir yada birkaç kişi ellerine aldığı göstermelik taplo,yazı yada simgeyle tepeye tırmanmaya çalışırlar.Eteklerinde gördükleri birkaç ot ile oldukları yerde kalırlar.Dağa ulaşmadan.
İslam`a,mazlumlara yada insanlığa indirilen bir darbe varsa tekten değil hepten bir fikri,arayış ve icraat içerisinde olmalıyız.şiddetin ve kızgınlıpın aklı ortadan kaldrıdığını unumamak gerekir.
Zamanında yaşadığımız sorunlar her kafadan bir söz ama uygulamaya gelince ise sıfır olmaktan öteye gitmemiştir.Burda her kişi farklı düşünür buna itiraz olmaz.Ama aynı meseleyi farklı ve karm kesimler meydana getirirse çözüm arayışını aynı merkezden beklemek gerek.Nafile…Çözümleri insanlığın hizmetine koymak.
Bunlarda ikili oynayan toplumlara zemin hazırlamıştır.Mehmet Akif`in dediği gibi beyaz pirinç taşlarına benzerler.Şiddetin ayrımcılığı olmadığı gibi sorunların çözümünde de ayrımcılık yoktur.
Benim soru/sorum diye bir şey yok.Kendini geçip herkesi düşünenlerin sorunu olmalıdır.Dağda yaşayıp: inançsız,düşüncesiz ve ip kopukların çözüm sunacağını düşünmemek gerek.Asla…!
Eğer bunların aklı bir fikirleri varsa önder düşünürlerini örnek almalıdırlar.Bizi bölmeye çalışan fitne fesatı akıtanların fikir akımlar bellidir. Marksist, stalinist, leninist, ırkçı…örgütlerdir.Böyle düşünenlerin fikirden mahrum kişilerdir.
Çözüm öenrisi dahi sunarken bile sapık düşünenlerden uzak durarak düşünmek gerek.Öncü ve önderler varken .Toprak dışından fikir ve toplantı yerine bastığımız yerden ve birlikte soluduğumuz aynı gökün altında olduğumuz yerde olmalı.Burda toplanıp burada düşünmek gerek.İçten/içimizden biri olmak.
Yunus Emre gibi:bir sevgi seli olmak,Yaratılanı severim Yaratandan ötürü.Mevlana gibi:inanan inanmayan,seven sevmeyen,tapan tapmayan herkesi bir gibi düşünmüştür.
Bu sorunların çözümü asr-ı saadetten dile getirilip,ortaya konmuş ve uygulanmıştır.Peygamber Efendimiz(s.a.v) adaletin nasıl uygulanması ve ne olması gerektiğini bizzat uygulamıştır.”Kendi nefsi için düşündüğünü kardeşi için düşünmeyen bizden değildir” Hadisi Şerifin nasıl evrensel bir mesaj olduğunu bilmek gerek.
“Hakla hizmet hakka hizmettir” diyen büyüklerimiz.Hakkın nazarında halka hizmet görüşü.
“Yavuz Sultan Selim’e Mekke hakimi şehrin anahtarlarını teslim etmişti. Bu olaydan sonra ilk cuma namazı kılındı. Cumanın ilk sünnet eda edildikten sonra İmam hutbeye çıktı.
Son derece heyecanlıydı. Hutbede ilk defa bugün Sultan Selim’in adı okunacaktı.
İşte şimdi hutbenin bu kısmında Padişahın isminin anılması vardı.
İmam sesini yükseltti ve şöyle dedi.
“Mukaddes yerlerin hakimi, Sultan Selim Han…” İmam Efendi’nin söyleyecekleri henüz bitmeden, Padişahın sesi duyuldu: “Hayır! Biz mukaddes yerlerin hakimi değil, hadimiyiz (hizmetkarıyız).
Hutbe bu şekilde değiştirilsin…” Ve böyle de oldu. Hutbede bu ifade Yavuz Sultan Selim’in isteği üzerine imam tarafından değiştirilerek şöyle okundu:
“Hadimü’l-Harameyn eş-Şerefeyn Sultan Selim Han bin Bayezid Han…”Böyle bir düşüncenin var olduğu topraklarda her canlıyı düşünmüşlerdir.
Velhasıl velkelam zulme karşı duvar olmalıyız….